NO8
Mimarlığın bir tür problem çözme sanatı olduğu söylemini her mimar mesleki serüveni içinde herhalde en az bir kez duymuştur. Mimarlık pratiğini rasyonelize etmemizi kolaylaştırdığından bu söylemi benimseriz de, çünkü tasarım için veri teşkil edecek bir problemin varlığı, üretilen çözümü daha dayanaklı, daha güçlü kılar. Mevcut bir yapı için tasarım söz konusu olduğunda, sürece tanımlı bir problem dizisi ile başlarız, mimarlığımız bu problemlerin çözümü çevresinde şekillenir. Sıfırdan bir yapı tasarladığımızda, kriterleri beklentiler ve koşullar çerçevesinde kendimiz belirleriz. Varolana yerleşirkense çerçevesi başka birisi tarafından çizilmiş bir oyunun kurallarını kendi lehimize dönüştürmeye çalışırız. Bu baştan tanımlanmış kısıtlılıklar dizisi içinde, olmaz görüneni olur kılarak, kısıtları olanak haline çevirmek bazen serbest bir ortamda tasarım yapmaktan daha çok motivasyon gerektirir ama tam bu sebeplerden dolayı daha motive edici, daha meydan okuyucu bir deneyime de dönüşebilir tasarımcı için.
Tasarımı sonsuz bir problem ve çözümler kombinasyonu olarak görebiliriz. Gerçekten de mimar tasarım yaparken verdiği bir kararla bir problemi çözerken, çözülecek yeni problemler yaratır. Bu bileşenler her tasarım kararı ile değişir ve özgün kombinasyon olan tasarım ürünü ortaya çıkar. Karşımıza çıkan her tasarım problemi kendine özgüdür. Ancak aynı problemlerin, aynı çerçeve içinde birden fazla kez karşımıza çıkması çok ender gerçekleşir. Daha önce bambaşka imkan ve ortamda ele aldığınız aynı problemi yeni baştan yeni verilerle ele almaya çalışmak, mükemmeliyetçi insanın arayıp bulamadığı telafi sınavı şansı olarak da değerlendirilebilir.
Meslek hayatında çok sık karşımıza çıkamayacak böyle bir fırsatı bize sunan No8 projesinde bu gizli memnuniyetle karışık, ikinci şans faktörünün getirdiği hata yapma lüksünü ortadan kaldıran, tedirgin edici bir sorumluluk duygusu ile başladı süreç. Ancak bu kez binanın ilk renovasyonunda elimizde olmayan zaman faktörü ve yüksek kalite beklentisi elimizi güçlendiriyordu. İşveren , mimar , proje yöneticisi hep beraber hem elimizdeki problemler, hem çözümler konusunda daha deneyimli, daha hazırlıklıydık.
80'lerden kalma, bizden önce zaten bir iki kez yüz değiştirmiş, bitişik nizam, az katlı konut bölgesine ticari yapı olarak inşa edilip zaten daha hiç kulanılmadan dönüşümü başlamış pek çok benzer şehir yapısından biri tüm verileri, kısıtları ile elimizde durmaktaydı, hem de ikinci kez. İlk sefer elini yüzünü düzeltip, ufak değişikliklerden büyük etkiler elde etmeye çalışma çabalarımız kısmen başarılı olmuş, zaten bina barındırdığı şirket yapısı için daha yapılır yapılmaz yetersiz gelmeye başladığından varolan kısmen çözülebilmiş problemler, yenilerini doğurmuştu. Sonunda şirket hemen bir parsel yanında yeni ve büyük bir bina inşa ettirip, oraya taşınınca bu bina kullanımı tarif edilmek üzere beklemeye başladı...
Binanın hem esas ofis çalışanları için farklı fonksiyonlarla kullanılabilecek bir sosyal merkez, hem de içinde şirketin daha genç ve dinamik yazılımcı grubuna ofis fonksiyonu görecek şekilde tasarlanması kararı ile çalışmaya başladık. Fonksiyonları deneyerek, görerek, değerlendirerek, zaman zaman karar değişiklikleri ile sonunda binanın, 2 katı ofis, 1 katı kafe ve restoran , 1 katı çok amaçlı alanlar ve toplantı odaları, 1 katı sportif faaliyetler için kullanılacak, çok fonksiyonlu bir yapıya dönüştürülmesine karar verildi.
Yapının fonksiyonel gerekliliklere göre yeniden değerlendirilme sürecindeki en büyük kısıt katlardaki 240 cm'lik tavan yüsekliğiydi. Bu yükseklik bu nitelikte bir yapı için gerekli konforlu iklimlendirme ve havalandırma koşullarını sağlamayı imkansızlaştırıyordu. İlk renovasyonda daha geçici ve ideal olmayan bir şekilde çözmeye çalıştığımız problemi bu kez kökten çözme şansımız vardı, ama tavan yüksekliğini değiştiremediğimizden yapılabilecek şeyler de oldukça kısıtlıydı. Diğer çözülmesi gereken bir problem, bu tavan yüksekliğinde mekansal algıyı tamamen negatif yönde etkileyen mevcut bant pencerelerdi. Pencere boşluklarını değiştirmek, yapının mevcut tüm cephe kurgusunu değiştirmek gerekliliğini ortaya çıkarıyordu- ki sonradan eklenmiş mevcut kaplama binayı çok da karakterize etmediğinden bu değişiklik tasarımsal bir gereklilik olarak da kabul edilebilirdi.
Elimizdeki bu iki temel problem ve bina fonksiyonlarına ilişkin yeni kurgu ile ideal bütüncül bir çözüm arayışına daldık. Cephedeki yeni boşlukları tanımlarken, varolan yapıdan koparılmış, ona tutunan ama mevcut yapı ile yeni kabuğu arasında, iç ile dış arasında bulunabilme imkanı tanıyarak fonksiyonel bir arayüz oluşturan, aynı zamanda güneş kırıcı fonksiyonunu üstlenebilecek geçirgen metal bir kabuk tasarladık. Geçmişten gelen ile yeninin ayrıştırılabildiği, ama bir o kadar da birbirinin içine girdiği bu yeni kurguda yarattığımız ara boşluk bize diğer büyük problemimizin çözümü için de gereken boşluğu yarattı.
Binanın mekanik gerekliliklerini çözebilmek, bunu yaparken tavan yüksekliğini düşürecek kanalları minimize etmek için ısıtma, soğutma ve havalandırmayı tek sistemde çözen bir sistem üzerinde mühendislik ekibi ile birlikte aylarca çalıştık. Gerekli tüm teçhizatı tavan dışında yerleştirebileceğimiz noktalar bulmak, kanalların, cihazların bu kısıtlı tavan yüksekliğinde bıraktığımız boşluklara sığdığından emin olmak için tüm yapının mekanik projesini 3 boyutlu olarak santim santim çalışmak gerekti. Havayı içerde dağıtan kanalları tavanları minimum kalabalıklaştıracak, en hafif ve yumuşak etkisi olacak, havayı homojen dağıtarak sesi de minimize eden kumaş kanal sistemi ile oluşturmaya karar verdik. Diğer tarafta kirli havayı emip klima santraline ulaştıran kanallar için yapı içinde hiç yerimiz olmadığından, dış cephede mevcut ile yeni cephe kabuğu arasında bıraktığımız fonksiyonel arayüzde yerlerini buldular. Bu kanalları dışarıda göstermeye karar verdikten sonra, her birine katlara göre bir renk kodu vererek hem tasarım hem uygulama için bir sistematik oluşturmaya çalıştık. Kullandığımız sarıdan turuncuya geçiş yapan tonları, şirketin kurumsal renklerinden esinlenerek seçtik.
Binanın cephe kurgusuna ve içerideki ana kararlarda belirleyici rol oynayan mekanik konusunu çözdükten sonra sıra içerideki fonksiyonları tüm binanın kimliğini oluşturacak bütüncül bir dille içeriye yerleştirmeye geldi. Zaten projenin ismini sürecin en başında No8 olarak koyarken, binanın şirketin kurumsal kimliğinden bağımsız bir yapı olarak şekillenen varlığını ilan etmiştik. Her anlamda bu yapıya özel bir dil oluşturmak kaçınılmaz olmuştu. Binanın barındırdığı sosyal içerik ve kullanıcılarının beklentileri gereği, daha dinamik, daha enformel bir dil oluşturmak için grafik tasarımdan, renk kullanımına çeşitli araçlar kullandık. Tüm yapı içinde kullanılan belli başlı malzemeleri, aynı dilde renk farkları ile çeşitlendirerek katlardaki farklı fonksiyonlara uyarladık. Neredeyse her katı farklı bir fonksiyon içeren binada dil bütünlüğünü bu şekilde sağladık. Binanın dış mekan tasarımlarında ise daha özgür bir tutum izleyerek farklılaşmaya yöneldik. Üst teras tasarımında, cephede kullandığımız ortogonal sistemden kendini ayrıştıracak geometride bir dille iç-dış arasında tezatlık üretmeye çalıştık. Kafeterya katındaki bahçede ise düşey bir bahçe oluşturan bitki kitaplığı fikrini gerçekleştirdik.
Fonksiyonları uyarlarken, yerine duruma özel birçok çözüm üretmemiz gerekti. Şirket çalışanlarının kullanabilmesi için tasarlanan ve bir kayıt stüdyosu bulunduran müzik odası için akustik çözümler üretirken, çok amaçlı kullanılacak bir toplantı salonu için, pek çok farklı fonksiyona hizmet edecek bir dolap duvar tasarladık. İçinde hem bir kahve barı, hem de mutfak barındıran ve dışarıdan yeni bir giriş ilave ederek bir miktar bağımsızlaştırdığımız kafe-restoran katı, tasarımda da içeriğine özel bir biçimde farklılaştırılıp, bina ve tüm şirket çalışanları için bir sosyal alan haline dönüştürüldü. Ofis katları tasarlanırken orada çalışacak ekiplerin kendi iç dinamikleri gözetildi. En üst katta yer alan fitness alanı ise yine hem şirket çalışanları, hem dışarıdan da kullanıcıların yararlanabileceği, grup ve kişisel idman seçenekleri sunan özel bir alan olarak tasarlandı.
Binanın içinde yaşam başladıktan sonra ortaya çıkan diğer ihtiyaçlar doğrultusunda binanın dekoratif ve enformatif grafik tasarımları gündeme gelince, binaya özel piktogramlar üreterek, daha önce bina için ürettiğimiz ve kullandığımız grafik karakterleri duvarlara boyayarak, No8 projesi için mimari olarak kurguladığımız bina dilini grafikle bütünlemiş olduk.
Aynı yapıyı ikinci kez dönüştürme şansını, bu kez yapının her noktasına dokunarak, ilk seferde gerçekleştiremediğimiz detayda, daha özenli ve duyarlı bir şekilde kullanabildiğimiz için, tüm tasarım ve uygulama sürecini bu kez mutlu bir şekilde tamamlayabildik. Her şey bittikten ve içerde yaşam başladıktan sonra uzunca bir süre, her zaman yaptığımız ve çok önemsediğimiz gibi içeride oluşan yeni yaşam biçimlerini de takip edebilme, istediğimiz zaman binanın kullanıcısı olma şansımız oldu. Mimarını da, kullanıcılarını da memnun eden bir binanın bu mesleğin en tatmin edici yanı olduğuna dair inancımız güçlendi.
NO8
OFİS
Yer: İstanbul, Esentepe
Yıl: 2015-2017
İşveren:
MAG Yapı
İş Kapsamı:
Yeniden işlev kazandırma
İç mekan, Cephe Tasarımı, Peyzaj
Tasarım Ekibi (mimari, iç mekan, peyzaj, grafik):
anonim.istanbul: Aslı Şener, Burcu Serdar Köknar, Niyazi Erdoğan, Ceren Okumuş, Hande Kalender, Artun Agbulut, Yağmur Yenice, Sinan Kolip, Murat Usta, Burak Can
Uygulama Ekibi:
Proje Yöneticisi: Rıdvan Övünç
Mekanik/elektrik Proje: Anka Proje
Mekanik Uygulama: Cantes Klima Havalandırma
Elektrik Uygulama: Arden Teknik
Mobilya Uygulamaları: Biberoğlu Ahşap
Metal Cephe Uygulama: Kuts International, Yeniyol İnşaat, Birim Metal
Alüminyum/ doğrama İşleri:
Elit Alüminyum Ltd
İç bölücü/modüler Tavan Sistemleri: İra Yapı
Fotoğraflar: Yerçekim
https://www.xxi.com.tr/projeler/kisitlardan-turetmek